AÇILIÞ KONUÞMALARI
Ýçindekiler |
>>
Ortopedi ve Travmatoloji Derneğimizin Dünü, Bugünü ve Tıp Mesleğinin Yarını
Prof. Dr. Rıdvan EGE
Dernek Genel Başkanı
Sayın Konuklar, Aziz Meslektaşlarım,
Bugün X. Milli Türk Ortopedi ve Travmatoloji Kongresini açarken gerçekten heyecan duyuyorum. Kongremiz 10.cu Kongre olduğu için bu açış konuşmamı geride bıraktığımız yılları anımsayarak söze başlayacağım. 1966 da başlattığımız ilk kongre ve 1970 de Ankara da gerçekleştirdiğimiz 1. Orta Doğu ve Akdeniz Ortopedi ve Travmatoloji Kongresiyle bütünleşen Kongre çalışmalarımızı 1971 den itibaren de her iki yılda bir düzenli olarak yapa geldik. Başlangıçta alışılmışın dışında birleştirici ve toplayıcı bir çalışma olan Kongremize ve çabalarımıza ne kadar yadırgandığı ve hatta dışlandığı son 20 yılı yaşayanlarca buruk anılar olarak hafızalardadır. Fakat kişisel çekişme ve horlamaların bizi bir amaca götüremeyeceğini, ve birçok şeyin tartışarak ve çekişerek değil olumlu işler yaparak zaman içinde halledileceğine inandığımız için sabırla çalışmalarımızı sürdürdük. Bu yirmi senelik uğraşı ile, hızla ve daima daha fazla olarak başarıya ulaştık. Kongrelerimize canlılık veren meslektaşlarımızın coşkuyla artarak bütünleşmesi hepimize fakat en azından bana mutluluk vermektedir. Biz Kongrelere başladığımızda ülkemizde yalnız iki senede bir düzenlenen Milli Tıp Kongreleri vardı. Ne Genel Cerrahi ve İç Hastalıkları gibi büyük sayılan bilim dallarının, ne de bunların dışındaki hiçbir ihtisas dalının müstakil Kongresi yoktu. Türkiye'de ilk kez müstakil bir Kongre yapan ve giderek çığ gibi büyüyen ilgileri ile ülkemizde bilim dallarına ait Kongre geleneğini yerleştirilen Türk Ortopedistleri tarihi bir misyonun öncüleri olmuştur. Balkan Tıp Kongresi dışında Türkiye'de ilk Uluslararası Kongreyi az önce belirttiğim gibi 1970 de Ankara'da yaptık ve dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye'den 400 ü aşkın hekimin katıldığı bu kongremiz, Türk Tıp tarihinde müstesna yeri olan bir başlangıçtır. Türk Ortopedistlerinin başlattığı bu güzel gelenek, bir ekol haline gelmiş, Derneğimiz Kongre yapacak bilim dalı mensuplarının ve derneklerinin danışma organı haline gelmiştir. Her ne kadar Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneğinin Kuruluşuna öncülük etme şerefi ve bütün bu Kongreleri düzenleyen Yönetim Kurullarının Başkanı olma onuru bana teveccüh etmişse de bugüne kadar ki başında benim bu görevde oluşumdan çok, Dernek Yönetim Kurullarımız, Kongre Başkanlarımız ve yürütme kurulları ve en önemlisi sizlerin, sevgili Meslektaşlarımın coşkusu, ilgisi ve hoşgörüsü olmuştur, bunların katkı ve payı her türlü övgünün üzerindedir. Bu Milli Kongreler yanında Alman Ortopedi ve Travmatoloji Derneği ile her 2 senede Türkiye'de Türk-Alman Kongre ve Seminerleri düzenlemekteyiz. İtalyan Ortopedi Derneği ile İstanbul'da düzenlediğimiz Türk-İtalyan Ortopedi Kongresinin tekrarı çalışmaları gündemdedir. Ayrıca her sene Ortopedi alanında otör olan birkaç dost meslektaşımızı Türkiye'ye davet ederek Konferans ve seminerler düzenlemekteyiz.
Türk Ortopedistlerinin 1870 de kurduğu ve be5nim 14 sene Başkanlık görevini sürdürdüğüm ve Akdeniz Ortopedi ve Travmatoloji Birliğinin her 2 senede düzenlediği Kahire, Split, Atina, Madrid, Tahran ve Roma Kongrelerinde etkinliğimiz ve Türk Meslektaşlarımızın katılımı büyük olmuştur. Son Monpeiller Kongresinde eski ilginin devam etmediğini gördüğümüz için bu kuruluşu dağıtma zorunda kaldık.
Milli Kongrelerden başka yurt genelinde birçok yerel bilimsel toplantı ve uygulamalı seminerler düzenlenmiştir. Bu konuda Derneğe en çok ev sahipliği yapan Eğirdir deki yönetici ve meslektaşlarımıza şükranlarımız sonsuzdur. Kongreler dışında bu toplantılar nedeni ile içten ev sahip1iği yapan Kıbrıs, Gaziantep, Mersin, İzmir, Zonguldak, Bolu, Uludağ, Kütahya, Ankara ve Trabzon'daki meslektaşlarıma teşekkür etmek isterim. Bizim Kongrelerimizin önemli bir yönü her Kongrede birisi mediko-sosyal ağırlıklı üç temel konuyu Panel halinde tartışmaya getirmemiz ve bunun yanında kendi teşhis vs tedavi ettiğimiz olgular ve sonuçlarını bilimselliğe yaraşır açık kalplilikle sunmak ve karşılıklı fikir alış verişinde bulunmak ve yenilikleri yansıtmaktır. Kongrelerimizin diğer bir özelliği de bugüne kadar ki 9 Kongrenin Kongre kitaplarını yayınlamış olmamızdır. Bu kongre kitaplarının basılmasında bize maddi yardımda bulunan Türkiye Sakatların Rehabilitasyonu Derneğine teşekkür etmek isterim. Bu güne kadar yayınlanan Kongre kitapları 9 cilt halinde basılmış olup 4526 sahifedir ve 753 serbest bildiri, 26 panele ait 188 bildiri ve 4 mezuniyet sonrası konferans olmak üzere 943 yazı yayınlanmıştır. Türk Ortopedi yayın hayatımın kıymetli bir hazinesi olan bu yayınların sahiplerine ve kongre kitaplarının basılmasında emeği geçenlere teşekkür etmek isterim.
Bugün başlattığımız Kongrede 141 serbest bildiri, 3 panelde 21 konuşma, 2 mezuniyet sonra konferansta 3 konuşma ve bir yabancı konferansçı yer almıştır. Bildiri istekleri o kadar artmıştır ki en azından hiçbir kişinin ikiden fazla bildirisini almama ve bildirinin tam metnini Kongreden önce göndermeyenlere aşıl programda yer vermeme gibi kısıtlama yöntemi ilkesini uygulamak zorunluluğunda kaldık. Öyle sanıyorum ki gelecek kongrelerde bildirilerin bazılarını programa alamama zorunluluğu doğacaktır. Bu Kongremizin düzenlenmesinde büyük çabaları olan başta Kongrece Başkanı Aziz Meslektaşım Prof. Dr. Ömer ŞARLAK a ve Kongre Yönetim Kuruluna ve özellikle Mersin'deki düzenlemeyi büyük bir titizlik ve başarıyla sürdüren genç Meslektaşım Dr. Mehmet NANE ye ve bize PTT tesislerini tahsis eden Bakanlık yetkililerine Standlarla kongremize canlılık veren firmalara ve kongreye katılanlara minnet ve şükranlarımı sunarım.
Bu sene ki Kongremizi takiben Kıbrıs'ta da bilimsel bir toplantı yapılacaktır. 04.10.1983 de yürürlüğe giren Dernekler Kanunundan sonra bazı meslektaşlarımız duyurumuza rağmen üyeliklerini yeni kanuna göre yenileyemediklerinden ve genç meslektaşlarımızın kayıtlarını yaptıramadıklarından Derneğimize ait duyurular kendilerine ulaşamadığı için üzgünüz. Yeni Tüzüğümüze göre asistanlarda üye olabildiğine göre genç arkadaşlarımızı aramızda görmenin heyecanını duymaktayız.
Biraz kısa da olsa genel sorunlara değineceğim.
Ülkemizde bir yandan kazaların korkunç derece artışı, yalnız trafik kazalarının bir senede % 25 kadar artışı yaralanma ve ölümlerin aynı oranda çoğalması, diğer yandan doğuştan ve sonradan olan sakatlık ve ortopedik sorunların artışı ortopedistlerin iş hacmi artırmıştır. Zorunlu hizmet yasası gereğince ufak kazalara bile 2-3 Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı görevlendirilmektedir. Fakat röntgen cihazı, ortopedi ve cerrahide kullanılacak araç ve gereçleri olmayan meslektaşlarımızın oralarda beklenen hizmeti tam anlamıyla verebildiği söylenemez. Geçen Kongre açış konuşmasında değindiğim büyük şehirler dışında Tıp Fakülte ve Eğitim hastanelerinde yeterli uzmanlık eğitim ve uygulaması yapılamadığını üzülerek tekrarlamak isterim. Bir yanda 3-5 profesör, 3-5 Doçenti bulunan ve vertebra, travma, çocuk ortopedisi, kalça hastalıkları, El-cerrahisi ve diğer subgruplarda eğitim yapan 50-150 yataklı Ortopedi ve Travmatoloji K1inikleri yanında, 1-2 doçent veya yardımcı doçentlerin bulunduğu 10-15 yataklı kliniklerden Uzman yetişmesi veya yetiştirildiğinin sanılması tıbbi bir günah olur. Buralarda Fakülte açabilir ve lisans düzeyinde öğretim yapabilirsiniz, fakat mezuniyet sonrası eğitim olan tıpta uzmanlık eğitimi yapılmamalıdır veya batı ülkelerindeki gibi bu yerlerde ancak 1 veya 2 senelik uzmanlık eğitimi yapılarak geri kalan süresi yatak ve eğitim kadrosu elverişli merkezlerde tamamlanmalıdır, Dernek Yönetim Kurulumuzun bu görüşü Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına yakında sunulacaktır.
Mesleğimiz için diğer bir sıkıntı uzmanlık sınavının merkezi olmasıdır. Bundaki temel görüş belki eşitlik ilkesi denilebilir. Fakat Tıp öğrencilerini alırken ve eğitim yaptırırken bu eşitliği sağlayabiliyor muyuz ki, eksik ve eşitsiz yetişmesinde kusurumuz olan genç hekimleri yurt genelinde aynı sınava sokalım. Tıp Fakültelerine girerken düşük puanlıları ancak periferik Tıp Fakültelerine alabiliyoruz. Yeterli araç ve gereç olmadığı veya bunları uygulayan yeterli öğretim kadrosu bulunmadığı için onları iyi yetiştiremiyoruz. Sonra da buralardan mezun olan genç hekimleri yatak sayıları binlerle, öğretim üye sayısı yüzlerle anılan ve ancak yüksek puanla öğrenci alınan Fakültelerle eşitlik ilkesi diye, aynı sınava sokmak acaba Sosyal Adaletle bağdaşır mı? Her şeyde batıdan örnek alıyoruz. Fakat Amerika, İngiltere dahil hangi batı ülkelerinde uzmanlığa giriş sınavı vardır söylenebilir mi? Türkiye'de anlaşılmayan ve hazmedilemeyen bir meslek dalı vardır: Hekimlik. Tam gün yasaları onlar için, zorunlu hizmet yasası sivil kesimde yalnız hekimler için, her Üniversite kendisi için Yüksek lisans sınavı yaptığa halde yüksek lisans olan tıpta uzmanlık için yurt 8 senelinde sınav yalnız hekimler için, insan sevgisi ve ilgisinin temel kural olması gereken hastanelerimiz yeni Temel Sağlık Yasamız uygulamaya girdiğinde yönetmeliklerle yönetilecek işletmecilik uygulaması getirmesi gene biz hekimler için. Bazen aklımıza niye hep hekimlerden fedakarlık istenir diye sormak geliyor, Acaba insanların hep hekimlerden bir şeyler isteme alışkanlığından mı? Çünkü genellikle hekimler kadar sıkıntılı bir andaki hizmetinden dolayı memnuniyeti yüzlerine abartılarak söylenen, fakat kısa süre sonra unutma vefasızlığına uğrayan, dileğince karşılık görülmeyince de kötülenen bir başka meslek erbabı yoktur. Fakat bizler her türlü eleştiriye olumlu gözle bakan gerçekçi, memleketçi, insanları seven ve sevdiren kişilikleri ile yurt ve insanlık hizmetinde yılmadan daha güzel yarınlara olan güven ve umudumuzu her geçen gün daha da artırarak çalışmalıyız.
Kongremizin başarılı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.